Add Artist / Group
Add Record
Help
Database
-
5478
Artist
-
5615
78 RPM
-
16483
Single
-
58
12"
-
405
EP
-
659
Single - CD
-
48
Single - MC
-
3397
Album - LP
-
18953
Album - MC
-
12139
Album - CD
-
176
Album - Digital
-
263
Single - Digital
-
174
Others
-
1698
Labels
Updated
-
Müslüm Gürses
-
Okay Temiz
-
Güler Duman
-
Gülden Karaböcek
-
Cavit Tanürek
-
Bengü
-
Cenk Taner
-
Sevda Gönülcan
-
Ali Haydar Can
-
Emre Saltık
Most viewed
-
Barış Manço
-
Cem Karaca
-
Nilüfer
-
Müzeyyen Senar
-
Ferdi Tayfur
-
Emel Sayın
-
Özdemir Erdoğan
-
Sezen Aksu
-
Edip Akbayram
-
Erkin Koray
0-9
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V-W
Y
Z
Edit
Artist
Name
Information about Artist / Group
19 Eylül 1965 yılında Kocaeli’nde doğdu. İki yaşında anne babasının ayrılığı nedeniyle çocukluğunun ve eğitiminin on üç yılını sırasıyla, Kasımpaşa Çocuk Yuvası, Küçükyalı Kız Yetiştirme Yurdu, Anadoluhisarı Özel Eğitim İlkokulu, Kadıköy Atatürk Kız Yetiştirme Yurdu’nda parasız yatılı olarak okudu. Müziğe olan kabiliyeti daha küçük yaşlarda iken farkedildi. Televizyonun bu kadar hayatımızda olmadığı o dönemde, Şükriye her zaman okulun televizyonu gibiydi. Öğretmenleri ona sürekli şarkılar söyletiyor, onu minik minik roller oynatarak tiyatrocu olmaya heveslendiriyordu. Tutkun, küçüklüğünden beri hep tiyatrocu olmak istedi. Şarkı söylese bile aklında hep tiyatro vardı. Onbeş yaşında ailesinin yanına alınan Tutkun, Kartal Maltepe Gülsuyu Ortaokulu, Maltepe Orhangazi Lisesi’ni bitirdi. İşte bu yıllarda müzik, onu çevreleyen mutsuz günlerin arasından gülümseyen bir umut olmuştu. Sürekli varolan gergin ortamda müziğin yumuşatıcılığı insanları sarıyor, aralarındaki iletişimi arttırıyordu. Evde sürekli radyoları karıştırıp müzik dinliyor, aynaya bakıp o zamanki şarkıcıların taklitlerini yapıyordu. Konservatuara girmeyi düşünürken, Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat bölümünü kazanıp orada okumaya başladı. Okuduğu bir yıl boyunca üniversitedeki tüm müzik ve tiyatro faaliyetlerine katılan Tutkun, Milliyet Gazetesi’nin Eskişehir muhabirliğini de yapıyordu. Kendisinden iktisatçı olmayacağına karar verip tekrar İstanbul’a döndü. Bir yıl Türk Müziği Devlet Konservatuarı’nda okudu. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera Şan bölümünde bir yıl okuduktan sonra okulu bırakmak zorunda kaldı. İki yıl boyunca çalışıp para biriktiren Tutkun Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera Şan bölümüne girdi. Burada Ahder Destan, Şebnem Başar, Atifet Usmanbaş, Madam Köpe ile şan çalıştı. Etnomüzikolog Tugay Başar ile çocuk yuvalarında müzik öğretmenliği ile ilgili çalışmalar yaptı. Afşar Timuçin’den estetik ve felsefe, Filiz Ali’den Opera Tarihi dersleri aldı. Yardımcı dersi pianoda da başarılı olan Tutkun, konservatuarda her zaman örnek gösterilen bir öğrenci oldu. Konservatuarda okuduğu yıllarda değişik zamanlarda TRT Gençlik Korosu, İstanbul Operası Gençlik Korosu, St. Antoine Kilisesi Korosu’nda soprano olarak görev aldı. Öğrenimine devam ettiği süre boyunca çocuk yuvalarında müzik öğretmenliği yaparak, çocuk koroları çalıştırarak, iş yaşamına da devam ediyordu. Yerel gazetelerde muhabirlik, anketristlik, Deli dergisinde kaligraflık, seslendirme, matbaada pikajörlük, reklam ajansında yardımcı grafikerlik, Pilastip Shov da Tansu Çiller seslendirmesi, yaptığı işlerden bazıları. Konservatuar eğitimi teknik açıdan çok geliştiriciydi, her gün yeni aryalar öğreniyor, küçük okul dinletilerinde onları seslendirerek beğeni topluyordu. Her şey çok güzeldi ancak eğitiminin başından beri eksik olan bir şeyler vardı. Aryaları söylerken duygulanamıyordu. Şan hocasıyla türkü çalışmaya başladığında bu eksikliğin ne olduğunu hissetti.”Ben türkü söylemeliydim. Çünkü benim sesim, duygularım türkülerle varoluyordu. Türkü söyleyince mutlu oluyordum, türkülerde kendimi, duygularımı buluyordum. eksik olan buydu.” diyordu. Albüm yapmak gündeme geldiğinde de hiç düşünmeden “Ben türkü söyleyeceğim” dedi. Ancak günümüzde türküyü hak ettiği gibi söylemek öyle zordu ki. İki uç sakıncayı taşıyordu çünkü. Ya fazlasıyla yerel söylüyorsunuz kentlerde yaşayan insanlara seslenemiyorsunuz ya da türkülere klasik batı müziği kalıplarıyla yaklaşıyor türkünün özüne uzak düşüyorsunuz. Bu iki uç durum onu çok rahatsız etti. Türküleri, duygularını kaybetmeden ama çağdaş müzik birikimlerimizin zenginliklerini de katarak söylemenin mutlaka bir yolu yöntemi olmalıydı. Birçoğunu yakından tanıyıp bağlandığınız türküleri Ferhat Livaneli’nin çağdaş müzik yaklaşımıyla hem yeniden anımsatmayı hem de küçücük de olsa bir zenginlik katabilmeyi amaçladı. İlk çalışmasını da, tüm insanlığa sevgi ve barış çağrısını son derece yalın ifade eden iki sözcükle “Sevin Gayrı” ile adlandırdı. İkinci albümü “Çiğdem Der ki” yine aynı düşünceyle yola çıkılarak hazırlandı. Bu çalışmada Tutkun yine Ferhat Livaneli ile çalıştı, senfonik altyapı ile söylenen türküler… Aynı yıl Zülfü Livaneli’nin“Nefesim Nefesine” albümünde Livaneli ile düet yaptı, birlikte aynı sahnede konserler verdi. Fahir Atakoğlu, Atilla Özdemiroğlu, Arif Sağ, Ali Osman Erbaşı gibi müzisyenlerle çalıştı. TRT, KANAL D STV ve son olarak da Tv8’de program sundu. Bir çok çizgi ve dizi filmde, reklam filmlerinde seslendirme yaptı. Türkiye’deki başarısını altın plaketle ödüllendiren “EMI” 1999 yılında Belçika’da Şükriye Tutkun albümünü piyasaya sürdü. Belçika dinleyicisi tarafından çok beğenilen albüm Belçika medyasında övgüler aldı. Aynı sene birçok ünlü yabancı sanatçının da yer aldığı “Pure Music 3” adlı yapımda Şükriye Tutkun “Arda Boyları” türküsü ile yer aldı. Yurt dışında özellikle Belçika’da konserler veren sanatçı, geleneksel ile yeninin iç içe olduğu “Kumru” adlı üçüncü albümü ile 2002 yılında tekrar dinleyicisiyle buluştu. Prodüktörlüğünü Murat Hasarı’nın, aranjörlüğünü Atilla Özdemiroğlu ve Zafer Haznedaroğlu’nun üstlendiği albümde diğerlerinden farklı olarak anonim türkülerin dışında besteler de yer aldı. Yıllardır hayalini kurduğu Türkü Müzikali fikrini İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarıyla paylaşan Tutkun, aldığı olumlu yanıtla birlikte müzikal çalışmalarına başladı. Cahit Atay’ın Sultan Gelin adlı tiyatro eserini Mustafa Aslan müzikale uyarladı. Müzikleri Murat Hasarı, Dansları Murat Uygun, Dekorları o zamanki genel sanat yönetmeni Nurullah Tuncer Kostümleri ise Canan Göknil hazırladı. Müzik, tiyatro ve halk danslarının iç içe olduğu ilk türkü müzikali Sultan Gelin 2003-2004 sezonunda izleyicisiyle buluştu. Suna Pekuysal Seden Kızıltunç gibi usta tiyatrocuların da yer aldığı müzikalde başrol oynayan Tutkun müzikaldeki oyunculuğu ve sahne performansıyla eleştirmenlerden ve izleyicilerden güzel tepkiler aldı. 2005 yılının ilk albümü Gücüm Yetene Kadar Tutkun’un en son albümü. Ali Osman Erbaşı’nın prodüktörlüğünü ve aranjörlüğünü yaptığı albümde, on iki eser yer alıyor. Enstrümanların adeta birbirleriyle dans ettiği bu albümde Tutkun kendisini de bir enstüman olarak tanımlıyor. Bu albüm için “Ben bu albüme ailemi sakladım, bir şarkıda anneannem, bir şarkıda Hakkı dayım, Azamet Teyzem, bir şarkıda Fahri babam var. Yazlık sinemalarda anneannemin kucağında filmi izlerken uyuyakaldığım güven var, duyduğum sevgi var, sinemanın kolonlarından verilen o eski güzel sesler, eskide kalmış yitirdiğimiz unuttuğumuz duygular var, taş plak sadeliği, taş plak samimiyeti var.” Diyen Tutkun, bu albümünü annesi kadar sevdiği fakat albüm çıkmadan önce kaybettiği gerçek bir Türk aydını Azamet Arsever Hanımefendi’nin anısına yaptı. Doğum gününde yani, 19 Eylül 2006 da yine prodüktörlüğünü Ali Osman Erbaşı’nın yaptığı SALINCAK adlı albümü müzikseverle buluştu. Haziran ayında büyük bir ameliyat geçiren Şükriye Tutkun Kuşing Sendromu denilen hastalığı yine kendi mücadeleci kişiliği sayesinde yendi. Aylarca sahnelerden uzak kalmasının acısını yeni albümündeki şarkıları yine çok duyarlı okuyarak çıkarmış sevgili Şükriye Tutkun. Yine birbirinden güzel türküler, yine birbirinden güzel yorumlar. Teşekkürler Şükriye Tutkun iyi ki varsın… www.sukriyetutkun.org
Image for the list (150x150 resolution recommended)
Image for the discography (200x800 resolution recommended, non obligatory)
The changes must be verified.